Bu ayki yazımda sizi 24-48 ay döneminin gelişimsel özellikleri, bu dönemdeki çocukların ve aillelerinin yaşayabileği bazı problemler ve bunlarla baş etme yöntemleri ile ilgili bilgiler paylaşacağım.

24-48 ay evresine çemiş olan çocuğunuz artık teknik olarak bebeklikten çocukluğu adım atmıştır.  Bu döneme geçen çocukların hareketleri, düşünce yapısı, ihtiyaçları bebeklik dönemimden çok farklı bir hal alır. Bu değişime hem çocuğun hem de ebeveynlerin alışması ve bu durumu kabullenmesi ise oldukça meşakkatli olabilir. Ebeveyn ve çocuk bu süreçte farklı farklı zorluklar yaşarlar. Genel ve en bilinen adıyla “2 yaş sendromu” nun çıkış noktası işte bu değişimidir.

Çocuklar 2 yaş civarında çok ciddi değişimler yaşarlar. Artık kendi kendilerine yürüyebilen, konuşabilen, yemek yemek gibi bazı ihtiyaçlarını karşılayabilen, tuvalet alışkanlığını kazanmış bir hale gelmişlerdir. Onların penceresinden bakıldığında onların artık bir “yetişkin”den hiç de farkları yoktur. Bu düşünceden yola çıkarak hayatlarıyla ilgili kararları kendileri vermek konusunda ısrarcı olurlar ki ebeveynlerin en sıkıntı yaşadığı konuların başında bu “inat etme” durumu gelir. Bir kaç ay öncesine kadar her istediğinizi kolay ya da zor yedirdiğiniz, sizin istediğiniz zamanlarda banyosunu yaptırdığınız, sizin belirlediğiniz zaman dilimleride evden dışarı çıkardığınız, sizin seçtiğiniz kıyafetleri giydirdiğiniz bebeğiniz artyık kendi isteklerini dile getirmek ve bunlar olmazsa öfke nöbetler, ağlama krizleri, hırçın hareketlerde bulunmak gibi tepkilerle karşınıza gelecektir. Bu durumu yönetme, ve en az hasarla atlatma konusunda tabiki iş anne babaya düşmektedir. Kesin, tutarlı , uzlaşmacı ve ılımlı bir yaklaşımın yanı sıra ona otoritenin siz olduğunu hissettirmeniz bu zorlu süreci daha kolay geçirmenize yardımcı olacaktır. Bunu yanı sıra bu yaşadıklarınızın çocuğunuzun sağlıklı gelişiminin bir parçası olan geçici bir durum olduğunu bilmeniz de ayrıca içinizin rahatlamasını sağlayacak ve sizin rahatlığınızı hisseden çocuğunuzun de psikolojisi bundan olumlu etkilenecektir. Benmerkezci düşünme yapısına sahiptir. Benmerkezcilik, çocuğun istemli olarak bencil olduğu ya da kendileriyle aşırı derecede ilgili oldukları anlamına gelmez.

2–4 yaşlar arası ben merkezli davranışlar kendisini oyunlarında  gösterir. Oyunlarında kendi kuralları, amaçları vardır ve çoğu kez başkalarının ne yaptığına aldırmazlar. Bencildir; olmadık yerde olmadık şeyler isterler. Hiçbir şeylerini paylaşmaz ve başkaları için kendi davranışlarını değiştirmezler.  Bu tür davranışların çocuğunuzun yaşına özgü olduğunu unutmayarak beklentilerinizde gerçekçi olmanız bu tür davranışların zamanla geçmesini sağlayacaktır.

Cansız nesnelere canlılık özelliği yüklerler. Hareket ettiği için bir araba canlıdır ya da tost makinesi tost yaparken canlıdır. 2–3 yaşlarında çocuğun bardak elinden düşüp kırılsa bu sadece o bardağa özgüdür. Belki de bardak yorgundur, üzgündür vs. çünkü ona göre bardak canlıdır. Annesinin “Bir daha bardağı masanın kenarına koyarsan, yine düşürür kırarsın.” mantığını algılaması mümkün değildir.

Bu dönem çocuklarına göre peşi sıra iki olay arasında sebep-sonuç ilişkisi vardır. İki olay peş peşe olmuşsa, ikinci olayın sebebi mutlaka ilk olaydır. Örneğin, uykusu geldiğinde tesadüfen fıstık yemiş ve akabinde uyumuşsa, uyumamak için bir daha fıstık yemez.

Cezayı da ödülü de anında bekler. Geciktiği zaman cezayı da, ödülü de neden aldığını söyleseniz anlamazlar.Ceza veya ödül gelmeden önce hangi davranışı yapıyorsa o davranışın cezalandırıldığını ya da ödüllendirildiğini zanneder. Yani ağlarken susması için ona bir oyuncak verilse, ileride oyuncak istemek için ağlamak gerektiğine anlar.

Çocuklar başkalarını gözlemleyerek ve onların yaptığını yaparak davranış biçimleri kazanırlar. Herkes gizli bir modeldir. Çocuklar en fazla sahip olmak istedikleri bir şeyi elde eden modeli gözlemledikleri zaman taklit etmeye eğilimlidirler. Örneğin, bir çocuk kardeşinin doğumu ardından yeniden altını ıslatmaya, daha çocukça konuşmaya, bebek gibi biberondan bir şeyler içmeyi istemeye başlayabilir.

Yaşantı ve deneyimlerinin azlığı nedeniyle olayları gerçeğe uygun tartamaz. Gördüklerini yanlış algılar, yanlış yorumlar. Olup bitenleri kendi hayal gücü ve korkularına göre çarpıtır.Gerçeği değerlendirme yetileri zayıf olduğu için korkularını abartma eğilimdedirler. Bu nedenle korkutmalara karşı oldukça duyarlıdırlar. Yaşadığı korkuları gerçek olarak algılamakla birlikte başkalarının da bu korkuları yaşadığını zanneder.

Bu dönem çocuğu lisanı ile karşılaştırma yapabilme yetisini kazanmıştır. Oyunlar ile hemen hemen her şey karşılaştırılır. Başkalarının sahip olduğu şeye sahip olma isteği belirir, kendisini diğerleriyle bir yarış içinde bulur. Yarışmanın gereği olarak çocuklar bu dönemde gereksinimleri olmayan şeylere sahip olmaya özenirler.

Sevgi, nefret, kıskançlık, suçluluk gibi duygularını sözel ya da davranışsal olarak ifade etmeye başlar. Şefkat duygusunun yerleşmesiyle birlikte başkalarını önemsemeye başlar ve kısmen de olsa bencillik terk edilir. Taşkın, neşeli, heyecanlı ve meraklı davranışlar gurur, sıkılganlık, çekingenlik, mahcup gel-gitler ile birlikte görülür. Yorgunluk, açlık gibi fiziksel ihtiyaçların varlığında duygularında gerekli gereksiz dalgalanmalar olabilir.  Çocukların duyguları çabuk iniş çıkışlar gösterir. Ağlamadan gülmeye, mutluluktan kızgınlığa geçmesi çabuk olur. Çocuklar duygusal tepkilerini sözle değil, davranışsal tepkiyle ortaya koyabilirler. Sözle yansıtmadığı duygularını yaramazlık, hırçınlık, tutturmalarla açığa vururlar. Böyle karışık ve hayali duygulanımlar içinde olan çocuğun girişimleri ne kontrolsüz bırakılmalı ne de kısıtlanmalıdır.

Güçsüzlüğü ve gelişmekte olan sınırlı yetenekleri karşısında okul öncesi çocukların pek çok özelliği vardır. Yaş ağaç gibi esnektir. Yeni durumlara uymakta ustalık gösterir. Çabuk öğrenir. İyimserdir. Çok örseleyici değilse kötü deneyimleri çabuk unutur. Kendi kendini onarma yeteneği güçlüdür.

Öğretmenlerin olduğu kadar ana babaların da çocukların gelişimlerinde büyük sorumluluğu vardır. Çocukların kavramları, yetenekleri her yerde, her zaman gelişebilir. Çocuklar anaokuluna başladıktan sonra bile ev önemli bir uyarım ortamıdır. Ana babalar genellikle çok fazla çevre ve yaşantı sunabilirler. Yetişkinler yaşamları kolaylaştığı için her şeyi daha hızlı, daha iyi biçimde, daha az karışıklıkla kendileri yapmaya çalışıp, çocukları başarmayı öğrenme ve bundan zevk alma fırsatından yoksun bırakmamalıdırlar.

Yazının içeriğinin çocuklarınızı daha iyi anlamanıza yardımcı olmasını ve  hayatınızı kolaylaştırmasını diliyorum. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere.

Kaynaklar: Atalay Yörükoğlu, Sabiha Paktuna Keskin, Marry J. Gander,

Harry W. Gardiner