Günümüz  ekonomi   yapısının belki de en  belirgin özelliği, dünyanın  her  köşesine ve  her  sektörüne  sirayet  etmiş olan  yoğun rekabetçi ortamıdır. Hangi  sektörde, hangi iş kolunda  ve dünyanın  neresinde faaliyet gösterirseniz gösterin,  kendinizi aynı  işi yapan,  yoğun  bir rekabet ortamı içinde  bulursunuz. Fiyatların   iktisat   deyimi ile aşağı-yukarı  “ veri” olduğu, yani stabil, diğer bir değişle,  değişkenlik göstermediği  bir ortamda  üretim maliyetinin  düşürülmesi rekabetteki  en kritik ve  en  yerinde hamle  olacaktır. Ancak, hammadde  fiyatlarının da aşağı  yukarı  eşit olduğu, fiyatının uluslararası  borsalarda belirlendiği, işçilik  maliyetlerinin ise aynı  ülke  sınırları içinde  asgari ücret, sendikal  sözleşmeler ve işçinin aynı sektördeki  firmalar arasında rahatça iş yeri  değiştire bildiğini   varsaydığımızda   esnekliğini kaybetmektedir. Tüm  bu sabit   katı  maliyet koşulları içinde, Vergi  ve  SSK teşvik ve  avantajlarından  yararlanmak, bahsettiğimiz  yoğun  rekabetçi  ortamda  ayakta  kalmak için  hayli önem  arz etmektedir.

Peki Laffer Eğrisi nedir?  Ve  konumuzla  bağlantısı  nedir? Bu makalemizde, konu başlıkları ilintisini  nasıl   kurduk?

Malum olduğu  üzere,   kurumlar  vergisi mükelleflerinin  vergi oranı %22, Gelir  Vergisi Mükelleflerinin  Vergilendirilmesi ise tarife  şeklinde olup, 600.000 TL’nin üstünde  bir  gelir  elde  edildiğinde  uygulanacak gelir  vergisi oranı %40’’tır.Firma, kurumlar  vergisi mükellefi ise; örneğin bir  Limited Şirket veya bir  Anonim Şirket ise ödemiş olduğu %22 kurumlar  vergisine  ilave olarak, yıl  sonunda  ortağına  kar  dağıttığında   %15  de stopaj (kesinti) yoluyla vergilendirme  yapılması  icap etmektedir. Öte  yandan,  ağırlıklı olarak KDV oranının   bir  çok  mal  ve hizmet için %18 olduğunu, serbest meslek  erbaplarından (avukatlık, mimarlık, mühendislik, mali müşavirlik vb) alınan  hizmet  bedeli üzerinden %20 stopaj(kesinti) yapılması  gerektiğini,  keza işçi  ücretleri  üzerinden  stopaj yapılması, şahıslardan iş yeri  kiralanması halinde kira  bedeli üzerinden %20 stopaj  yapılarak  vergi  dairesine  yatırılması  gerektiğini belirtmek  isterim.

Damga  Vergisi, Özel İletişim  Vergisi, Gümrük  Vergisi  gibi  farklı  vergi türlerinin de işletmeye yük  getirdiğini ve  son zamanlarda akıl almaz  bir şekilde artarak birinci  ve  ikinci el otomobil  fiyatlarını karaborsaya çıkaran ÖTV artışlarını da  hatırlatarak konuyu bu kısmı ile sonlandırmak istiyorum.

İşte  tam da  bu durumda, bir  dönem Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı da yapan Reagan’ın danışmanı Arthur Laffer ve Kamu  Maliyesi açısından ismiyle  anılan “Laffer Eğrisinden” bahsetme gereğini  duymaktayım. Arthur Laffer, “Laffer Eğrisi”  denilen  bir grafik  üzerinden izah etmeye  çalıştığı teorisinde; vergi  oranı  artışlarının  belli  bir  limite  kadar çıkması  halinde Devletin Vergi  gelirlerinin artacağını,  ancak vergi oranlarının  belli  marjı  aşması  halinde ise mükelleflerin vergi  ödemek istemeyecekleri,  vergi ödemekten kaçınacağını, böylece  belli bir  eşiği  aşan    vergi  oranı  artışlarının Devletin Vergi   gelirlerini  azaltacağını açıklamaya çalışmaktadır.

İşletmelerin  vergi  ödeme reflekslerinin irdelenmesi  halinde;   belli  dönemlerdeki  vergi  artışlarının  mükelleflerde,  düzenli vergi  ödeme  alışkanlıklarının kaybolmasına, vergi ödememenin  hal  ve  çarelerini  aramaya  başladığını gözlemlemekteyiz. Arthur Laffer’i  saygıyla  andıktan sonra, mükelleflerin  vergi ödeme arzularından uzaklaşmasını ; iki  temel  kavramla   açıklık  getirmeye  çalışacağım; bu kavramlardan  Birincisi  “Vergiden Kaçınma” diğeri ise  “Vergi  Kaçırma”  kavramlarıdır.

Vergiden kaçınma; Vergi  kanunlarını çiğnemeden,  yasalarla tanınan hukuki  sınırlar içinde,  verginin işletme için en az  yük oluşturacak  şekilde  ödenmesi eylemidir.  Kaçınmada mükellef,  vergi  yük ve  yükümlülüklerini,  vergi  kanunlarının müsaade ettiği ve  cevaz  verdiği  alan içinde kalarak  azaltmaktadır. Dolayısıyla  ortada cezai  yaptırım  gerektiren bir suç veyahut  kabahat da söz konusu  değildir. İşletme, Vergi kanun, tebliğ ve yönetmeliklerine   serpiştirilmiş bir  şekilde yer alan , açık, örtük  veya  yarı  örtük  biçimdeki  Vergi avantajlarından  veya  kanun boşluklarından   yararlanarak vergiden kaçınmakta,  böylece  daha  az  vergi  ödeme arayışına  girmektedir.

Vergi  kaçırma ise mükellefin  vergi  kanunlarına aykırı  hareket ederek ve vergisel yükümlülüklerini  yerine  getirmeyerek  vergi matrahını aşındırmasıdır. Yani  legal olmayan yollarla az vergi  ödenmesi ve  yahut  hiç  vergi ödememeyi  ifade eden bir  kavramdır.

Konuyu toparlarsak; günümüzün yoğun rekabetçi  ekonomik yapısının içinde,  sağlıklı bir   şekilde mücadele  etmenin yolu, işletme  ve üretim maliyetlerini  düşürmekten  geçmektedir. Ülkemizde,  vergi  oranlarının yüksekliğini göz  önünde bulundurduğumuzda; “Laffer Eğrisi “ ile  de izah ettiğimiz üzere,  vergi  oranları ve  vergi  yükü  arttıkça  mükelleflerin “vergi  ödememe” yönünde  eğilimler  gösterdiğini ifade etmek  gerekir. İşletme yüksek  vergi  oranları karşısında   Vergi ödeme arzusundan uzaklaştığında ise bunu  iki  şekilde gerçekleştirebilir. Birinci  yöntem;  tamamen  vergi  mevzuatının  tanımış olduğu  haklar ve  yasalardaki boşluklardan yararlanarak vergiyi  az  ödemektir  ki  bu durum literatürde , “vergiden kaçınma”  olarak ifade edilmektedir. Diğer  bir  yol ise vergi  kanunlarına aykırı  hareket ederek, yasal zemini olmayan yollara  baş  vurarak  az  vergi  ödemek  veya hiç  vergi  ödememektir ki  buna  da “vergi kaçırma” denilmektedir.

İşte  bu  noktada,  işletmeler için çok  ciddi  maliyet yükü oluşturan ve “ vergiden kaçınma” kapsamında;  yasaların tanımış olduğu,  mevzuatın cevaz verdiği, hukuki olarak  bir  sakıncası  ve cezasının olmadığı vergi teşvik, istisna, indirim ve muafiyetlerinden yararlanmanın  yollarını  ve  önemini  izah etmeye  çalışacağım.

Vergi  kanunlarındaki tüm istisna  ve indirimlerden yararlanmak, gider kalemlerini  yerli  yerinde kullanmak,  vergi kanunlarındaki  boşluklardan  profesyonel  bir  şekilde yararlanmak ve  bunu   her bir işletme için bir  “vergi  politikası  ve planlaması” dahilinde yürütmek  ve yönetmek  gerekmektedir.

Zira, gerek “vergiden kaçınma”   gerekse “vergi kaçırmanın”  çok  ciddi manada   rekabet  şartlarını  bozucu  etkisi vardır. O halde,  bir işletme olarak  bu  güçlü  rekabet etkisiyle   “vergi planlama  ve politikalarının”  oluşturulması  süreçlerinin dışında kalmak  mümkün değildir.

Karışık ve  ağır  diliyle ihdas edilmiş  vergi kanunlarımızda çok  sayıda istisna, indirim  ve muafiyet hükümleri  yer almaktadır. Vergi  mevzuatına serpiştirilmiş olan bu  vergisel avantajlardan yararlanmak, yerli  yerinde kullanmak ve  bir vergi politikası dahilinde planlamak ise; hem maksimum  faydayı  sağlamak,  hem de olası  bir  vergi incelemesinde  hatalı yararlanmadan dolayı  cezai bir  yaptırım ile  karşı karşıya  kalmamak  açısından  son derece  önem  arz etmektedir.

Çok  fazla teknik  kavramalara boğmadan ve   her kesin  anlayacağı  sade bir  dil ile bir takım  vergisel  avantajlardan bahsetmeye   çalışacağım;

Nakdi Sermaye  İndirimi:

İşletmenin nakdi olarak sermaye  arttırması  veyahut ilk kuruluş için koymuş olduğu nakdi  sermaye tutarı üzerinden hesaplanmaktadır. Merkez  bankasının belirlemiş olduğu  faiz oranının, artırılan sermayeye uygulanması sonucu  bulunan tutarın yarısı, her sene işletmenin  vergi matrahından  düşülebilmektedir. Büyük  sermaye  artışlarında,  çok  ciddi    vergi  avantajı  sağlayan  bir  düzenlemedir. Ancak  yasada  tanımlanmış bir takım şartları  ve prosedürleri olduğu için profesyonel bir  şekilde uygulanıp  takip edilmesi  gerekmektedir.

Yenileme Fonu:

İşletmenin  bünyesindeki makine  tesisat, araç ve  gereçlerin  yönetim kurulu  kararı ile yenilenmesi halinde eski  makine, tesis ve araçların satışından  doğan karın  vergisi, yenileme  fonuna atılmakta ve  bu karın  vergisi ödenmemektedir. Ancak,  üç  yıl  içinde   satılan araç, makine  veya  tesisatın yerine  yenisinin alınması gerekmektedir.

İhracat Götürü Gider Uygulaması:

Firmaların  yurt dışına  yapmış oldukları ihracat  bedellerinin binde beşi kadar bir  tutarın, herhangi  bir belge ile  tevsik edilmesine  gerek kalmaksızın götürü olarak  gider yazılması  mümkündür. Söz  konusu  götürü  giderin hesabında; ihraç  kayıtlı  satışlar dahil edilmeksizin, doğrudan yapılan ihracat bedelleri dikkate alınmaktadır.

Şüpheli Alacak Uygulaması:

Tahsilinde ihtilaf yaşanan bir  ticari  alacak için icra  takibinin  başlatılması  veyahut  dava  açılması halinde  bu  alacak, şüpheli  ticari  alacak  pozisyonuna düşer ve  dava  açılan  veyahut icra  takibi yapılan bu  alacağın gider yazılması  mümkündür.

Değersiz Alacak:

Bir alacağın tahsil edilemeyeceğine,  veya böyle  bir  alacağın  olmadığına  ilişkin mahkeme  kararı veyahut  konkordato  benzeri  bir  ispatlayıcı  belge ile  tahsil  edilemeyeceği ortaya  konduktan sona  bu  alacak  değersiz  alacak  hükmüne  geçer ve değersiz hale  gelen alacağın tamamının gider yazılması mümkündür.

Fire ve  Zayiat Oranlarından Yararlanmak:

Gerek  hammaddenin işletme deposuna sevkinde,  gerek imalat aşamasında,   gerekse de imalat sonrası  ürünün  beklemesi aşamasında, bir  takım  fireler  ve  zayiatlar oluşabilmektedir. Bu  fire ve  zayiatlar  için  Sanayi Odalarından fire oranlarının tespitini  istemek, makinelerin kapasitesi,  kullanılan hammaddelerin  çeşitliliğini ve kalitesini  göz  önünde bulundurarak kapasite oranlarında  revizyona  gitmek  işletme  için  çok ciddi  vergisel avantajlar  sağlayacaktır.

Yatırım Teşvik  Belgesi ve Dahilde İşleme İzin Belgelerinin Rantabıl Şekilde Kullanılması:

Genel ve  Bölgesel  teşvikler kapsamında  makine ve tesisatın  satın alınması ve ithalinde yatırım teşvik  belgesinden yararlanılması;  KDV ve Gümrük  vergisi ödenmeyeceği için işletmeye çok  büyük  avantajlar sağlamaktadır. Ayrıca, Yatırım Teşvik Belgesinin mahiyetine  göre istihdam  ve  faiz desteği sağlanmakta, Kurumlar  vergisinin indirimli olarak  ödenmesine  imkan sağlanmaktadır. Öte  yandan,  Dahilde İşleme İzin  Belgesi kapsamında  hammaddenin  vergisiz  bir  şekilde ithal edilmesi ve  bu  belgelerin takip edilmesi  ve süresinde  kapatılmasında  profesyonel  bir  destek  alınması halinde, ciddi  vergi  avantajlarına  dönüşebilmektedir.

Gelir  ve Kurumlar Vergisi Kanunda  Yer Alan Tüm Gider Kalemlerinden Etkin Bir Şekilde Yararlanmak:

Yukarıda  açıkladığımız konuların  haricinde  Gelir  Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanununda çok  sayıda  gider  yazılacak  hususa  yer verilmiştir. İşletme personeli ve yönetiminin  seyahat  giderlerinden, yeme- içme  ve  barınma  giderlerine, araç, demirbaş ve makinelerin  amortismanından, bu  amortismanların  hangi usul ile  ayrılacağına kadar( vergi  planlaması kapsamında  belirlenecek politika  kapsamında işletmenin  gider ihtiyacı  belirlenip  normal  veyahut hızlandırılmış amortisman uygulanabilecektir) araçların yakıt  giderlerine kadar  çok  sayıda gider kalemi  tanımlanmıştır. Bu  gider kalemlerinin  mevzuatın müsaade ettiği  sınırlar  içinde  etkin bir  şekilde kullanılması, işletmenin   ödeyeceği vergi miktarını belirleyen  temel unsurlardandır.

Bu makalemizde, günümüzün  yoğun  rekabetçi  piyasaları içinde   vergi  politika  ve planlamasının işletme maliyetleri üzerindeki  etkisi,  bu  konunun  bilimsel analizi ve  teknik  yöntemlerine sade  ve  anlaşılır bir  dil ile  izah getirmeye  çalıştık.

Faydalı olması dileğiyle…