Aslında,  2012 yılından beri  yasal  altyapısı olmasına  rağmen,   uygulama  alanı bulamayan  “Finansman Gider Kısıtlaması”, işletmelerin  ticari  hayatına güçlü  bir şekilde  sirayet edecek biçimde  04.02.2021 tarih ve 31385 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile, 1.1.2021 tarihinden itibaren geçerli  olmak  üzere  yürürlüğe  girmiş  bulunmaktadır.

Hem Gelir Vergisi mükellefleri,  hem de Kurumlar Vergisi mükelleflerini  kapsayan bu  uygulama ile; kullanılan yabancı kaynakları, öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma uygulanmak  üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kar payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’unun gider olarak indirilmesi kabul edilmeyecektir,

 

Bu resmi ön bilgiden  sonra,  okuyucuyu  bilgilendirmek ve  konuyu  daha  anlaşılır kılmak  adına;  geniş  bir  çerçeve  çizerek,  böyle  bir  uygulamaya  neden ihtiyaç  his  edildiğini,  kendi yorum  tarzımla  izah etmeye  çalışayım. Modern  Dünyada ve  bilhassa  da  Avrupa Birliği ülkelerinde Dolaysız Vergilerin, yani elde  edilen gelir/kazanç  üzerinden doğrudan  alınan Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisinin,  toplam  o  ülkelerdeki vergi gelirleri içindeki payı % 65 ile %70  bandında iken, Türkiye’de  Gelir Üzerinde  alınan  Dolaysız  Vergilerin; Türkiye’deki  vergi  gelirleri içindeki payı, %30 civarındadır.

 

Katma  Değer Vergisi, Özel Tüketim Vergisi gibi  Dolaylı  Vergilerin, toplam  vergi  gelirleri içindeki  payı  ise; Avrupa  Birliği  ülkelerinde %30-35 bandında iken, Türkiye’de  bu oran %70 bandında  seyretmektedir.

Peki,  bu oranlar neyi  ifade etmektedir?

 

Bu  oranlar,  öncelikle şunu  ifade eder ki; Gelir/kazanç  üzerinden  alına  vergiler,  iyi  bir  vergi  alt yapısı, profesyonel bir   defter-belge  kayıt düzeni, ve  profesyonel  bir  mali  teşkilat  gerektirir.

 

Aksi  taktirde  mükellefin  beyan  esasına(rızasına)  dayalı gelir ve  kurumlar  vergisi üzerinde, sağlıklı  bir  takip, denetim, tahakkuk ve  tahsilat  şansına  sahip olmazsınız. KDV ve ÖTV gibi Dolaylı Vergiler ise, yapısı  gereği  harcama  üzerinden  alınan  vergi  türleri olduğu için , araba  aldığınızda, yakıt  aldığınızda  veyahut market  alış verişi yaptığınızda  zaten vergiyi  ödemiş oluyorsunuz. Takibi,  denetimi  ve tahsili Doğrudan  Vergi  grubu  kadar profesyonel  bir  uğraş  gerektirmemektedir.

 

Avrupa  Birliği Ülkeleri,  modern  vergileme  alt yapısına  sahip oldukları için Dolaysız  Vergilerinin yani, Gelir  ve Kurumlar Vergisinin  toplam  vergi  gelirleri içindeki  payı Türkiye’nin iki  katı  civarındadır.

Bu açıklamaların Finansman  Gider Kısıtlaması ile  alakası nedir  diye  düşüneceksiniz? Konunun  çerçevesini  çizip neden  böyle  bir uygulamaya  gidildiğini, mantığını ve  mantalitesini  anlatmaya  çalışıyorum. Bu  nedenle  bir  kaç  veri  daha  paylaşmak istiyorum.

 

Şöyle ki; Türkiye’nin  ilk 500 Büyük  Sanayi  İşletmesi (İSO 500), 2018 yılında  faaliyet  karlarının %88,9’’nu, 2019 yılında ise %69,3’nü  Finansman giderlerine  harcamışlardır. Yani, tabir-i caiz ise, Türkiye’nin  ilk  500  Büyük Sanayi İşletmesi,  adeta faize  çalışmış, karlarının  ekseriyetini  finansman  giderlerine   ödemek  zorunda  kalmışlardır.

Bunun  başka  bir  anlamı, işletmelerin  diğer   ortağı olan  Devletin, Finansman  giderlerinin  yüksekliğinden   dolayı, düşük  kar  beyan  eden  veya  zarar   eden  işletmelerden vergi  alamaması anlamına  gelmektedir.

Bu  bilgileri  paylaştıkça,    hem  konuyu  toparlamış oluyor,  hem de yasal  düzenlemenin  maksadını anlamış oluyoruz.

Kredi  faiz oranlarındaki  artış  ve döviz  kurlarındaki aşırı  yükselme,  finansman  giderlerinin  işletme faaliyet karı  içindeki  oranının yükselmesine  sebebiyet  vermektedir. 2018 yılındaki  kredi faiz  oranlarındaki  artış ile  kurlardaki  yukarı  doğru  sert  hareket, İSO 500’ deki işletmelerin bu  dönemdeki  karlarını  adeta silip  süpürmüştür.

2021 yılında da,  finansal  piyasalardaki dalgalanmaların derinlik kazanması, Türk Lirasındaki değer kaybının artması,  döviz kurlarının  yukarı  doğru  artış  eğilimi göstermesi, enflasyondaki  yükselme  nedeniyle  fiyat istikrarının sağlanamaması, 2020 yılına nazaran,  finansman maliyetlerinin de  önemli bir  artış  göstereceğinin adeta  sinyallerini  vermektedir.

2020 yılı  Kurumlar Vergisi Beyannameleri  henüz  verilmediği için, 2020 yılına  ilişkin  veriler  halihazırda netlik  kazanmış  değil , ancak 2020  yılında da  finansman  giderlerinin işletme karlılığı  üzerinde oluşturmuş olduğu  külfetin  azımsanacak  düzeyde olmadığını  hep  birlikte  gözlemleyeceğiz.

 

Finansman giderlerindeki artışa  ilişkin yapmış  olduğumuz açıklamalara paralel olarak,  işletmelerin   mali  tablolarının  bozulduğunun bir  diğer  göstergesi de Borç/Öz Kaynak oranındaki  dengesizliktir.

Zira, İSO 500’de  yer alan işletmelerin Borç/Öz Kaynak Oranı 2018’de %67-%33,  2019 ise %68,4-%31,6’dır. 2020 yılına ilişkin veriler ise  henüz  açıklanmamıştır. Yani, İSO 500’deki işletmelerin ortalama  olarak; 1 Lira  Öz Kaynaklarına  karşılık, 2 Lira borçları  bulunmaktadır.

Tüm bu  açıklamaların  ışığında;  makalemizin konusu, kapsamı ve  maksadının  da  ortaya  çıktığını ve  aynı zamanda  daha  iyi  anlaşıldığını düşünüyorum.

 

Finansman  Gider Kısıtlamasına ilişkin  düzenlemeye  dönecek olursak;

 

Gelir  Vergisi  ve  Kurumlar Vergisine  tabi   mükelleflerden kullandıkları  yabancı kaynakları, öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma isabet eden ; faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan  ödemeler  toplamının %10’nu  gider yazılmayacaktır. 

 

Peki,  bu  mevzuat hükmü ne zaman  yürürlüğe  girdi   ve  hangi  dönem  gelirlerini  kapsamaktadır? Hemen  belirtelim ki,  Finansman Gider Kısıtlaması Uygulaması  şu  an  yürürlükte olup 1.1.2021 tarihinden itibaren elde  edilen  gelirlere  uygulanacaktır. Dolayısıyla,  Mart   sonu  itibariyle ortaya çıkacak olan 2021 yılı 1. Geçici  Vergi Dönemi kazancının hesaplanmasında  ve  müteakip  dönemlerde  dikkate alınacaktır.

 

 

Uygulama  şu  şekilde  olacaktır; her bir geçici vergilendirme döneminin son günü itibarıyla çıkan bilanço esas alınmak suretiyle, öz kaynak ve yabancı kaynak karşılaştırması yapılacak, yabancı  kaynağın  öz kaynağı aşması halinde,  finansman  gider kısıtlaması  uygulanacaktır. Finansman  gider kısıtlamasının hesabında;   öz kaynağı aşan yabanca  kaynağa ilişkin   faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan giderler dikkate  alınacaktır.

Ancak,  Öz Kaynağı aşan Yabancı Kaynağa ilişkin faiz, kur farkı, vade  farkının tamamı  değil %10’u  kısıtlamaya  tabi  tutulacak,  yani  gider yazılamayacaktır.

 

Konuya  açıklık  getirmek  adına,  bir  misal vermek  gerekirse;

Örneğin; X Ltd Şti’nin  2021  Yılı 1. Geçici Vergi Dönemi Sonu İtibariyle Öz kaynağı :1000.000.000  TL’dir. İlgili Geçici Vergi Dönemi Sonunda Yabancı Kaynağı ise: 2000.000.000 TL’dir. Bu  Geçici  Vergi Döneminde toplam  finansman  gideri(faiz +kur farkı) 100.000.000 TL’dir. Bu örnek işletmemizde; yabancı kaynağın  öz kaynağı aşması nedeniyle;  aşan kısma  ilişkin olarak  finansman giderinin %10’luk kısmı, kurum kazancının tespitinde gider olarak yazılamayacaktır. Finansman gider kısıtlaması  hesabı ise  şu  şekilde yapılacaktır.

Aşan Kısım: Yabancı kaynak-Öz kaynak  formülünden  hareketle; Aşan Kısım: 2000.000.000-1.000.000.000:1000.000.000 TL’dir. Yani, yabancı  kaynak,  öz kaynağı 1 milyar TL aşmaktadır. Bundan sonra  aşan kısma(1 milyar TL)  isabet eden  finansman giderini  hesaplamak icap eder. 2.000.000.000 TL yabancı  kaynak için  100.000.000 TL finansman gideri oluşmuşsa, Aşan kısım olan  1.000.000.000 TL’lik  kısma 50.000.000  TL finansman gideri isabet edecektir. Gider yazılamayacak kısmı ise; 50.000.000 TL’nin %10’u dur. Yani, 5.000.000 TL, ilgili  denem kazancının tespitinde gider olarak dikkate  alınamayacaktır.

 

Ayrıca şunu  belirtmekte  fayda  görmekteyiz ki; 1.1.2021 tarihinden önceki  kredi ve  borçlanmalara   ilişkin  olarak ;  kredinin  hangi  yılda  alındığı veya kredi sözleşmesinin hangi tarihte yapıldığının bir  önemi  bulunmamaktadır. Bu  yüzden,  1.1.2021 tarihinden  öncesine  ait  kredi  ve  borçlara  ait olsa  bile  1.1.2021  tarihinden itibaren  oluşan faiz,  kur  farkı ve  vade farkları, finansman gider kısıtlamasına tabi  olacaktır.

Diğer  bir  husus  ise, oluşan  finansman  giderinin doğrudan  gider yazılmayıp, alış amacına  göre  bina, makine, tesisat veya  emtianın maliyetine  eklenmesi  halinde, yabancı  kaynak,  öz kaynağı aşsa dahi,  herhangi  bir  kısıtlamaya  tabi  tutulmayacaktır.

Konuya ilişkin açıklama  gereği  duyduğumuz  başka  bir  husus ise, finansman gider kısıtlaması;  yabancı kaynak - öz kaynak  karşılaştırması  gerektirdiği için  bu  uygulama, ancak ve  ancak   bilanço esasına tabi mükellefler için geçerli olabilecektir. Bu nedenle  finansman  gider kısıtlaması, işletme hesabı esasına tabi mükellefler  için  geçerli olmayacaktır.

 

Konuyu,  özetlemek gerekirse, İSO 500’de  yer alan  sanayi  işletmeleri de  dahil olmak üzere,  ülkemizdeki işletmelerin  bir  çoğunda  yüksek  borçlanma  oranları  dikkat çekmektedir. Bu  yüksek borçlanma  oranları  nedeniyle, işletmeler ödedikleri  faiz,  kur  farkları ve  komisyonları  gider yazmakta,  dolayısıyla  dönem  sonundaki  yazılan bu  yüksek  tutarlı  giderlerden  dolayı  işletmelerde  mali kar  oluşmamakta  ve  bu  nedenle mükellefler dolaysız  vergi  dediğimiz  Kurumlar ve  Gelir  Vergisini ödemekten kurtulmakta  veyahut  daha  az ödemektedirler.

 Özellikle  son  dönemlerdeki  yüksek faiz ve kurlardaki istikrarsızlık nedeniyle,  işletmelerin finansman giderlerinde  de  hızlı  bir  artış  seyri  ortaya  çıkmaktadır. Hal  böyle  olunca, yapılan  mevzuat  değişikliği ile ,  hem  işletmelerdeki  öz kaynak/yabancı kaynak  oranını dengede  tutmak,  hem de   vergi  kaybına  mahal  bırakmamak  adına,  finansman   harcamalarının   bir kısmının vergiye  tabi  gelirin/kazancın tespitinde  gider olarak  dikkate  alınmasına  yasal  engel  getirilmiştir.

Peki çözüm ne? Bu  düzenlemeye  karşı  teknik olarak  iki  çözüm  bulunmaktadır. Birincisi, işletmelerin  sermayelerini  artırarak  öz kaynak / yabancı  kaynak  dengesini  daha  iyi  bir  pozisyona yükseltmek. Diğeri ise, işletme  borçlanmasını  minimize  etmektir.

Şu  anda  yürürlükte  olan bu  düzenleme  nedeniyle  daha  fazla  bir  vergi  yükünün altına  girilmemesi  için,  her  bir  işletmenin, bilanço  dengelerini gözden geçirmelerini ve  bu  konuya  bir  an  önce  dikkat çekmelerini  tavsiye  etmekteyiz.

Faydalı  olması dileğiyle…