Dünyanın en büyük çikolata üretim devlerinden birisi olan Şölen ,120 ülkeye ihracat yapıyor. Aile şirketlerinde kurumsallaşmanın en iyi örneklerinden birisi olan Şölen’in CEO’su Elif Çoban ile kariyerinin başarı basamaklarına uzanan yolculuğunu ve Şölen’in yeni dönem hedeflerini konuştuk. 

 

Kendinizden bahseder misiniz?

 

Ben 7 kardeşten oluşan geniş bir ailenin mensubuyum. İlk, orta ve lise eğitimimi Gaziantep’te tamamladım. Sonrasında ise yükseköğrenimimi ODTÜ Ekonomi Bölümü’nde tamamladım. Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yarı zamanlı asistanlık yapıp, eş zamanlı olarak ekonomi yüksek lisansını bitirdim. Kariyerimin başında farklı şirketlerde birçok görevde çalıştım. Daha sonra aile üyelerimizin kurduğu Şölen’in ihracat bölümündeki potansiyeli de değerlendirme öngörüsüyle kendi firmamızda İhracat Müdürü olarak göreve başladım. 2010 yılında aile üyelerimizin ortak kararıyla icra kurulunun başına getirildim.

 

Aile şirketiniz olmasına rağmen kariyerinizin başlarında farklı şirketlerde çalıştığınızı biliyoruz. Kendi şirketinizden önce farklı şirketlerde çalışmanın faydaları nelerdir?

 

Şölen’de işe başlamadan önce 3-4 yıl Türkiye’nin önde gelen gıda şirketlerinin ithalat ve finans departmanlarında görev yaptım. İhracat odaklı çalışma hayalimi ise aile şirketimizde gerçekleştirdim. 1996 yılında Şölen’in yapılanmasına dahil oldum. Finans ve ithalat departmanlarındaki deneyimimin ardından ihracata yönelmem bana farklı bir vizyon kazandırdı. Eğer sadece ihracata odaklanmış olsaydım, bugün Şölen’in CEO’su konumuna gelemeyebilirdim.

 

Aile şirketlerinin kurumsallaşmasında en önemli faktör nedir?

 

Aile şirketlerinde başarı için ilk ve en önemli kriterin aile üyeleri arasında birliğin olması ve aynı idealler çevresinde buluşabilmesi olduğunu düşüyorum.  Aile fertlerinin, geleneksel değerlerini koruyarak sevgi, saygı ve hoşgörü ile davranması aile şirketlerinin başarısında önem arz ediyor.

Aile bireylerinin kendilerinin kurumsallaşması, yani kendi ilke ve kurallarını koyması, hedeflerini belirlemesi ve buna riayet etmesi diğer bir önemli faktör. Şirketin büyümesi daha ileriye gitmesi için ailenin yetkinliklerinin olmadığı alanda, kendi konusunda uzman profesyonellerin gelmesi için şirketin kurumsallaşması ve tek elden yönetilme prensiplerinin yerleşmesi gerekiyor. Kurumsallaşma bugünden ziyade yarın için önemlidir, geleceğe güvenle yürümenizin garantisidir. Bunun için de önce kurumsallaşmanın altyapısını, organizasyonel yapılanmasını, anayasasını oluşturmak gerekir.

 

Şölen’in kuruluşu nasıl oldu?

 

Şölen, Gaziantep’te 1989 yılında 50 kişilik bir ekiple günlük 10 ton üretim kapasitesi olan 2 bin metrekarelik bir alanda kuruldu. 1991 yılında Türki Devletler’e ihracatta büyük bir ivme kazandık.  1998 yılından itibaren krizlerin de yönlendirdiği ekonomik dengelerle deniz aşırı ülkelere açılmaya başladık. Ürün çeşitliliğimizin artmasıyla birlikte 2001 yılında aralarında Dubai, Lübnan, Suudi Arabistan, Fransa, Kanada, Çin gibi ülkelerin de bulunduğu 66 ülkeye ihracat yapmaya başladık. 2005 yılında Gaziantep’te ikinci fabrikamızı açmamızla birlikte kapasitemizi yüzde 30 artırdık. Bizim için en önemli dönüm noktalarından biri ve belki de yenilenme sürecimizde düğmeye basmamızı sağlayan proje, 2007 yılında dünyanın devlet destekli ilk ve tek markalaşma programı olan Turquality Programı kapsamına girmemiz oldu. Bu süreçte biz de kendi markalaşma yolculuğumuzda önemli markalar yarattık ve projelerimizle dikkatleri üzerimize çekmeyi başardık. 2009 yılında ise bir atılım daha yaparak İstanbul Silivri’deki fabrikamızı faaliyete geçirdik ve burada kek, bisküvi çeşitlerimizi üretmeye başladık. İstanbul fabrikamızda Biscolata başta olmak üzere birçok ses getiren markayı yarattık. Her marka için pazarlama, ürün yönetim ve reklam çalışmalarımızı derinleştirdik. 2012 yılında Gaziantep’te yeni tesisimizin yatırımına başladık. Turquality Programına da bir kez daha seçildik. Şölen’in bugün gıda güvenliğinde en ileri seviyedeki Japonya’daki muhataplarımızı dahi şaşırtacak bir seviyeye ulaşmış durumda olduğunu belirtmek isterim.

 

Pazar payınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

 

Şölen olarak bugün 200’ün üzerinde ürün çeşidimizi yaklaşık 120 ülkeye ihraç ediyoruz. Japonya’dan Maldivler’e Belçika’dan Ortadoğu’ya kadar tüm dünyanın kalbini kazanan Biscolata, Milango, Ozmo, Boombastic, Luppo, Lokkum, Nutymax gibi dünya çapında başarıya ulaşmış markaları bünyemizde bulunduruyoruz. Ciromuzun yüzde 60’ı yurtdışından geliyor. Önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin Çikolata Fabrikası’ndan da aldığımız güçle mevcut pazarlarda derinlemesine büyümeyi ve küresel marka olmayı hedefliyoruz.

 

Güçlü olduğumuz yakın coğrafyalarda daha güçlenirken, tüketimin çok fazla olduğu gelişmiş coğrafyalarda da büyük fırsatlar olduğunu görüyoruz ve bu pazarlarda büyümek üzerine çalışıyoruz. Tüketici tercihlerinin farklılaştığı ve portföyümüzdeki farklı ürünlerin de öncelik olabildiği coğrafyalar, Avrupa, Amerika kıtası ve Uzakdoğu. Çünkü bu destinasyonlar Şölen’deki inovasyon ruhuna çok pozitif katkı yapıyor.

 

Dünyanın şekerli mamul üreticileri listesi olan Candy Industry Top 100 listesinde 53. sırada yer alıyoruz. Şu anda 2 bin 400 çalışanımız bulunuyor. Son olarak Balance Güneşli’deki merkez ofisimizle aynı konumda ilk mağazamızı Şölen Boutique adıyla hizmete açtık.

Şölen Çikolatanın kurulduğu dönemde, bir gün bu firmanın CEO ’su olacağınızı düşünüyor muydunuz?

 

İş hayatımın ilk yıllarında farklı şirketlerde değişik görevde çalışarak deneyim kazandım. Çalışma hayatına atılırken aile şirketinde çalışma planım bulunmuyordu ama her şey düşündüğünüz ve uzun vadede planladığınız gibi olmayabiliyor. Karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendirebilirseniz başarıyı daha yakalayabiliyorsunuz. Şirketimiz kurulduğunda CEO olmak gibi bir hedefim yoktu. Ancak deniz aşırı ülkelere ürün satma hayalimiz vardı. 1998 yılından itibaren krizlerin de yönlendirdiği ekonomik dengelerle deniz aşırı ülkelere açılmaya başladık.

Ürün çeşitliliğimizin artmasıyla birlikte 2001 yılında aralarında Dubai, Lübnan, Suudi Arabistan, Fransa, Kanada, Çin gibi ülkelerin de bulunduğu 66 ülkeye ihracat yapmaya başladık. 

 

Şölen, ‘‘Biscolata” ile gerek reklamları gerek pazarlaması ile farklı bir ivme kazandı. Biscolata öncesi ve sonrası süreci değerlendir misiniz?

 

Şölen kurulduğu günden bu yana yenilikçi bir marka olarak çalışmalarını sürdürdü. Pazarlama alanında da her zaman fark yaratan işlere imza attık. Sadece günü yakalayan değil, yüzünü geleceğe dönen bir stratejiyle ilerlemek pazarlama anlamında bir adım öne geçmenizi sağlıyor. Biz her zaman tüketicilerimizin isteklerini, ihtiyaçlarını belirleyip, çok iyi anlayıp ilerlemeyi tercih ediyoruz.

 

Biscolata, Şölen’in farklı olanı sunma ve yenilikçi yeteneğini tam olarak ortaya koyduğu markalardan biri olarak bizim için çok önemli bir mihenk taşı. Biscolata için yola çıkarken hedefimiz, gerçek çikolatalı tatları modern ve alışılmışın dışında yenilikçi ürün formatları ile tüketiciye sunmaktı. Çikolata ve çikolatalı ürünler, ağırlıklı olarak kadınlar tarafından tüketildiği için ana hedef kitlemizi kadınlar olarak belirledik.İlk çıkışta güçlü, iddialı ve aynı zamanda hedef kitle ile duygusal bağ kuracak bir kampanya hedefledik. Amacımız kadınları el üstünde tuttuğumuzu, onlara hak ettikleri değeri hatırlatmaktı. Ancak bunu hiç yapılmamış bir tarzda yapmak istedik.

Yapılan araştırmalarda kadınların çikolata yediğinde sadece kendilerinin bildiği, mutlu olduğu, hayal edebilecekleri kadar güzel yerlere gitmek istediklerini gösteriyordu. Biscolata’nın kadınlara gerçekten istediği dünyayı verebileceği bir tema üzerine yoğunlaştık. Kampanya fikri de bu doğrultuda gelişti.  Biscolata sadece kadınların değil, çok geniş bir kitlenin çok beğendiği, ürünlerini gerçekten severek tükettiği bir başarı kazandı. Luppo, kalitesiyle, lezzetiyle gurur duyduğumuz bir ürünümüz.

 

İş hayatınıza başladığınız günden bu yana hiç unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

 

Kızım doğduktan sonra dinlenmek için Gaziantep’e ailemin yanına gittiğim bir gün şirkete uğradığım sırada İngilizce bir faks gördüm, Lübnanlı bir iş insanı bizimle çalışmak istiyordu ve bazı soruları vardı. O faksa yanıt vermemle, kariyerimde bir dönüm noktası başlamış oldu. Şirkette ilk görevimi yerine getirmiştim. Şölen’in ihracat bölümündeki potansiyelini değerlendirme öngörüsüyle şirket bünyesinde çalışmaya başladım. O yazışma bir yandan bize önemli bir vizyon kazandırdığını, bir yandan da benim kariyerime ihracat alanında devam etmeme vesile oldu.

 

Aynı müşterimiz bize Almanya’da bir fuara katılmamızı önerdi. Fuara kardeşimle birlikte gittik, 9 metrekarelik bir yerimiz vardı. Biz fazla ilgi görmeyeceğimizi düşünürken, önümüzde kuyruk oluştu. Ürettiğimiz ürün çok beğenildi ve büyük ilgi gördü. Böylelikle Şölen’in uluslararası pazara açılması ve global bir oyuncu olma yolculuğu büyük bir ivme kazanmış oldu.

 

Başarısı ispatlanmış X kuşağı bir iş kadını olarak, Y ve Z kuşağı iş kadınlarına tavsiyeleriniz nelerdir?

 

Bana göre iyi bir liderin en önemli özelliklerinin başında sonuç odaklı olması geliyor. Rekabetin yoğun olduğu bir dönemde bu vasıfların bir lideri ayrıştırıcı özellikleri arasında olduğunu düşünüyorum. Kolay kolay pes etmeyen, motivasyonu bozulmayan, gerekirse hedefe gideceği yolu değiştiren ancak gitmekten asla vazgeçemeyen bir karaktere sahip olmalı. Kısacası uzun koşu maratoncusu olmalı. Akıl ve gönül gözü açık olan lider aynı zamanda analitik olmalı ve aklını ve sezgilerini kullanarak attığı her adımın artı ve eksilerini hesaplayabilmeli, bütünü görebilmeli. Vizyoner olması, zamanın ötesinde düşünebilmesi, çalıştığı kişilere ilham vermesi, mentorluk yapması, gerektiğinde de mentorluk alması benim lider anlayışımda önemli yer tutuyor. Bilhassa yeni jenerasyonun beklenti ve taleplerini anlamamız, onları iyi dinlememiz gerektiğine inanıyorum. Bu noktada çağı yakalamak adına ters mentörlüğün çok daha önemli hala geldiğini söyleyebilirim. Çalışma biçiminde ortak akla olan inançla ilerlemeli, geçmişten çıkarttığımız derslerle geleceğe odaklanmalıyız. Bunun için yöneticilerin kendi eksiklerinin farkında olması, bunu tamamlayacak ekiplerle çalışması, ortak akla ve fikir çeşitliliğine önem vermeleri gerekiyor.

 

Başarının sırrını iki kelime ile nasıl özetlersiniz?

 

Bence başarıyı bizi her zaman bir adım daha ileriye taşıyabilecek hayaller kurmak ve bu hayallerin peşinden pes etmeden koşmak getirir. Bence başarının bir diğer sırrı da “Yenilikçilik” tir.

 

Elif Çoban’ın bir günü nasıl geçer?

 

Tüketiciyle sıcak temasta olan bir sektörde faaliyet gösterdiğimiz için son derece yoğun bir iş temposunda çalışıyorum. Gün içerisinde birçok toplantı ve görüşme gerçekleştiriyorum. Bu toplantıların çoğu sürece uygun olarak online gerçekleşiyor. Bu tempo içerisinde işim ve ailem arasında dengeli bir hayat kurmaya özen gösteriyor, mümkün olduğunca hem aileme hem de kendime vakit ayırmaya çalışıyorum. Yoga ve meditasyonu da bu dönemde online olarak yaparak hem bedenimi hem de zihnimi dinlendiriyorum. Ayrıca sağlığın bir bütün olduğu bilinciyle ruhsal ve bedensel gelişimin yanında sağlıklı beslenmeyi de bir yaşam biçimi haline getirmeye çalışıyorum.

 

Pandemi döneminde her ne kadar sevdiklerimizle aramıza mesafe koymamız gerekse de manen daha yakınlaştığımıza, bağlarımızın daha da güçlendiğine inanıyorum. Ailem benim için her zaman ilk sırada gelir. Bu dönemde onları çok sık arıyorum. Pandemi bittikten sonra da çok daha fazla zaman ayırmayı, bir araya gelmeyi iple çekiyorum.

 

Ayrıca bu dönemde herkes gibi dijital platformları ve online altyapıları daha fazla kullanıyorum; dünyayı bu kanallardan takip etmeye çalışıyorum. Ancak en kısa zamanda daha fazla seyahat edebildiğimiz, doğanın içinde olabildiğimiz, dokunarak hissederek hayatın içinde olacağımız günlere dönebilmeyi diliyorum.

           

Yoğun çalışma temposunda ailenize nasıl vakit ayırıyorsunuz?

 

Yaptığım işi en iyi şekilde yapmak ve fark yaratmak her zaman ilk hedefim oldu. Bu arada kendimi motive ettiğini düşündüğüm değişik alanlara da zaman ayırmaya çalışıyorum. İşte ne kadar disiplinliysem, özel yaşamımda biraz daha kendime nefes aldıracak rahat bir yapıya sahibim. Fırsat buldukça ailemle birlikte zaman geçirmekten büyük keyif alıyorum.

 

Pandemi döneminde Şölen olarak aldığınız önlemlerden ve yaptığınız projeler var ise bizimle paylaşır mısınız?

 

Dünyada vakaların görülmesiyle birlikte süreci yakından takip ederek Şubat ayından itibaren tedbirlerimizi hızla hayata geçirdik. Şirketimiz gıda üretimi yapan ve büyük miktarlarda ihracat gerçekleştiren bir firma. Gıda güvenliği konusunda toplumun beklentilerinin fazlasıyla arttığı bu dönemde, uluslararası standartlardaki altyapımızla tüketicilerimize, en kaliteli, en güvenli, en lezzetli ürünleri sunmaya devam ettik. Salgın benzeri afetlerde, ürün tedarikinin kesintisiz sürmesini sadece işimiz olarak değil, aynı zamanda sosyal sorumluluğumuz olarak görüyoruz.

 

Bir yandan sahada ve fabrikamızda çalışanlarımızın sağlığı ile ilgili tedbirlerimizi arttırırken, diğer yandan servis sayısının çoğaltılması, yemekhane sosyal ve toplu alanlarda sosyal mesafe artırımı yapıldı. Evde çalışma yapan çalışanlarımızla informal iletişimi artıran Home Office uygulaması hakkında bilgilendirmeler, kitap okuma çağrısı, saha ve fabrika çalışanlarımıza teşekkür mesajları, CEO mektupları, çalışanların video çekip göndermesi, online takım toplantıları başlatıldı. İnsan kaynakları birimimiz diğer departmanlarla iletişim seansları yaparak motivasyonu geliştirmeye yönelik çalışmalar yaptı.

 

Bu zor dönemde her zamankinden daha da fazla çalışma arkadaşlarımızın yanında olma gayretindeyiz. Çalışanlarımızın ailelerini de içine alan çok geniş bir iletişim stratejisi izliyoruz. Aileler de dahil olunca Şölen Ailemiz daha da büyüdü ve daha da kenetlendi.

Sıcak ve pozitif bir iletişim yapmak adına çalışanlarımızın mesajlarını video olarak şirket içinde paylaşıyoruz. 23 Nisan nedeniyle de çalışanlarımız çocuklarıyla birlikte videolar çekip paylaştılar. Ayrıca çalışanlarımızın çocuklarının yaptığı resimleri istedik. Bunları ofislerimize döndüğümüzde sergilemeyi planlıyoruz. Bu sene uzun süredir evlerinde olan çocuklar için 23 Nisan’da Ozmo markamızla Türkiye’nin ilk online çocuk şölenini düzenledik. Etkinliğimizde ünlü isimlerle aktiviteler, atölyeler, dans ve müzik gösterileri düzenlendi.  Normalleşme adımları atılmakla birlikte, olası gelişmelere bağlı olarak iş sürekliliğini sağlamak ve çalışanlarımızın yanında olmak adına planlarımızı güncellemeye devam edeceğiz.

 

Ayrıca bu süreçte, değişen sipariş taleplerini karşılamak üzere esnek hat kullanımları gerçekleştirdik. Gelişmelere göre günlük yeni önlem ve aksiyonlar almaya devam ediyoruz.

 

İleriye dönük ne gibi hedefler belirlediniz?

 

Şölen olarak, kendi alanımızda ilk 10 dünya markasından biri olmak istiyoruz.

 

Girişimcilere vereceğiniz en önemli mesajınız ne olurdu?

 

Öncelikle girişimci olmak için enerji ve cesaretleri var mı, kendilerinde müteşebbis ruhu var mı onu çok iyi tartmaları lazım. Yapacakları iş ne olursa olsun, nasıl fark yaratacaklarını, işe nasıl değer katacaklarını planlamaları gerekiyor. Yola çıktıktan sonra ise zorluklara göğüs germe cesaretini kaybetmemelerini, kolay pes etmemelerini öneririm.

Bunu bir maraton gibi düşünerek, finansal ve motivasyonel olarak sağlam ve dirençli bir yapı kurmak şart. Değişen şartlara adaptasyon becerisine ve çevikliğe sahip olmak için, başta finansal yapı olmak üzere her bakımdan güçlü kalmaya ve bu alanlara yatırım yapmaya önem vermeleri gerekiyor.

İş yaparken dürüst ve erdemli olmak ise yol boyunca işlerini kolaylaştıracak en temel özellikler arasında. Kendi tecrübelerimize baktığımızda, bir diğer önemli husus da birlik olmak, aynı ideal çevresinde buluşabilmek. Tim girişimcilerin birlikten kuvvet doğar sözüne inanmasını öneririm.