Özellikle yaz günleri, hele günlerden Pazar ise ne keyifli olurdu ikindi sazları. Şen Saz kaliteli sanatçıları İstanbul’dan getirirdi. Yakıcı güneşin yavaş yavaş dağların ardına çekildiği saatlerde sulanarak serinletilmiş bahçeye girdiğinizde, toprak kokusuyla duvar kenarlarındaki çiçeklerden yükselen koku,

daha oracıkta benliğimizi sarardı. Saza giriş alkol al ya da alma sinemaya girer gibi biletliydi. Haftanın her günü

yapılırdı İkindi sazı ama Pazar günleri talep daha fazla olurdu. İstanbul’dan gelen bu sanatçılar ortalama bir ay kadar kalırlar, daha sonra başka bir sanatçı grubu gelirdi. İkindi sazı, saat 17:00 gibi başlardı. Sahneye sütlü sahanı gibi iki sıra halinde minderli 10-12 sandalye dizilirdi. İlk sırada, sağ baştaki sandalyede baş okuyucu yani as solist, yanındaki sandalyelerde okuyucular, sol başta da varyete yapan dansöz otururdu. Varyete yapılmazdı, yani dansöz çıkmazdı. Sadece solistlerle birlikte oturur ve onlara eşlik ederdi. Dansöz saat 20:00 de başlayan ve geç saatlere kadar süren akşam sazında çıkardı. Bayanların arkasındaki sandalyeler keman, ud, kanun, cümbüş ve darbuka gibiçalgı çalanlara aitti. Saat 17:00 da sazlar akort edilmeye başlar mikrofonun sesi istenilen ölçüde iletip iletmediği kontrol edilir, keman örneğin hicazdan yol gösterip, Haydar Telhüner’in aynı makamdaki şarkısı ile fasıl başlardı.

Hüsne güvenme ey ruyi mahım

Niceler bu tarz-ı revişten geçti

Sana kar etmedi feryad-ü ahım

Benim ahım Kuh-i kesişten geçti.

Ardından başka şarkılarla fasıl kırk beş dakika sürer, sonra uvertür okuyucu mikrofonun başına geçer, üç dört şarkı okur ardından mikrofona başka bir okuyucu gelirdi. İkindi sazına, şehrin elit tabakası dediğimiz kişiler katılırdı, her önüne gelen içeri giremezdi. Dolayısıyla nezih bir ortam olur, tüm müşteriler can kulağıyla dinlerdi.

Ola ki, huzuru kaçıracak birisi olursa, garsonlar tarafından dışarı çıkarılır ve o kişi bir daha İkindi sazına alınmazdı.

İkindi sazına sadece müzik için değil, yemek için gelenler de olurdu. Özellikle İkindi sazında yenilen bir yemek türü vardı. Bu yemeğin adı ‘Yarım Tava’ idi. Saat 19:00 gibi finali baş okuyucu yapar ve İkindi sazı burada sona erdirilirdi.”

 

Kaynak : Yrd. Doç. Dr. G. Filiz ÖNAL

GAZİANTEP’TE UNUTULMUŞ BİR MEŞK GELENEĞİ:

İKİNDİ SAZI

 

Kırkayak’ta ikindi sazına kravatlı,ceketli,ütülü pantolonla “maile “gidilir.Efendi gibi yemek yenir, fasıllar çalınır edebiynen dinlenirdi.

Kırkayağa Hamiyet Yüceses,Safiye Ayla ,Turizm parkına Şükran Ay,Neşet Ertaş,Yıldız Tezcan ,Kavaklığa Zeki Müren gelirdi.

Peşrevle başlar,hanendelerin hepbirlikte şarkılarıyla devam eder ,arada bir taksim yapılır sonra solo veya koro devam edilir,saz eseriyle bitirilirdi fasıl.

Hanendeler,sazendeler meşk ederken çatal kaşık sesi olmaz,çıt çıkmazdı.

Solist çıkar makamdan başlar,kendi listesine göre devam eder,makam değiştirecekse taksimden sonra değiştirir.Usulen okuduğu şarkının güftesini bestekarını söylerdi.

Dinletici istek isteyecekse sanatçının devam ettiği makama göre ister,değişik makam isteyecekse; şansına artık o makama geçmesini beklerdi.

Sanatcı Antebe gelirken sanki sınava girecekmiş gibi hazırlanır,”aman Antebe gidince dikkat et haa,Antepliler makam usul bilirler carıs olma “diye brbirlerine tembih ederlermiş.

Ertesi gün ikindi sazının muhabbeti edilirken “filan sanatçı akşam hicazdan girdi çok muazzam okudu amma kürdili’ye sesi biraz ince kaldı diye “tenkid ya da takdirlerini konuşurlardı.

İçkili fasılda oturduğun gibi kalkmalıydı.Öyle sarhoş olma ,cıvıtma filan hiiç hoş karşılanmaz ,”dayameysan içme gardaşım”denirdi.

2-Harpten evvel münafıklar bizi düşman etmeden evvel sazlı sözlü eğlence hayatı Ermenilerin olduğu Eblehan cıvarında olurdu.Çalanlar da söyleyenler de ermenilerdi.Hatta bizde olmaya onların zenginlerinin evlerinde bulunan hayadın öte yanında ev ahalisinden uzak bir çıkma odaları olurdu.Bu oda meşk odası denirdi.Ev ahalisinden çalan söyleyen varsa onlar yoksa da dışarıdan çalgıcı çağırılır meşk edilirdi.

Onlar da Türk Sanat Müziği çalar söylerlerdi.

Ermenilerden meşhur çalgıcıları Kemancı Meneş di.Güzel çalar güzel söylerdi.Ekibinde kanuncu Kara ,Udi Zadik ve Zadiğin oğlu Zadik vardı.Türk gençler de akşam olunca Eblahan’a gider orada çalar söylerlerdi.