“Kavaklık neresiydi, İthaka neresi

Belki Kırkayak bahçesinden başlamıştır yolculuğun senin

Belki Nurgana’dan

Başpınar’da konaklar mıydı Odysseus

Penelope kurar mıydı tezgahını Kayacık’ta..”

“Yaşamım boyunca günlük tutmadım. Not tutmadım. Eş-dost toplantılarında oradan buradan anılar anlatılır ya, benimkiler de öyle zamanlarda su yüzüne çıktı.” İyi ki su yüzüne çıkmış Sayın Ülkü Tamer. Eğer öyle olmasaydı Alleben Deresi’ni kim bilecekti? Alleben’i merak edenlere biz bu derede çocukların yüzme hevesini giderdiklerini, “çift depik” yüzmeye çalıştıklarını, mentecilerin Alleben kıyısını mesken tuttuklarını, en güzel sahrelerin bu derenin kıyısında yaşandığını nasıl anlatacaktık? Alleben; Gaziantep’in ortasından geçen bir akarsu, dere. Bildiğiniz gibi “Alleben Öyküleri” kitabı ile Yunus Nadi Öykü Ödülünü almıştı Sayın Tamer. Diğer kitabında da kullanmış bu adı; “Alleben Anıları.”  “Yaşamak Hatırlamaktır” adlı anı kitabında da yine Alleben var. 

Anılar.. Anılar..

Ülkü Tamer yazmasa idi sadece biz bilecektik sinemacı Nakıp Ali’yi. Ama bütün Türkiye, Dünya biliyor Nakip Ali’nin buram buram zeka kokan esprilerini? Gaziantep’te sinemayı halkla bütünleştiren o efsane insan Nakip Ali’yi yakından nasıl tanıyıp sevecektik? Çoğumuz Türkiye’nin ilk Sinematek’inin İstanbul’da kurulduğunu düşünürken  “Gaziantep Sinema Tiyatro Derneği” adıyla bu çabanın yıllar önce Gaziantep’te başlatıldığını elbette öğrenecektik. Ama Sevgili Ülkü Tamer’in o güzel tümceleriyle öğrenmek kadar güzel olmayacaktı kesin.

Sayın Tamer’i elbette tanıyor, seviyor ve Antepli olarak gururlu duyuyordum aynı şehirli olmaktan. Ama tanıyınca daha çok sevdim, hayran oldum. 1993 yılında yayımlanan “Gaziantep Yemekleri” kitabımdan sonra  yakından tanımaya başladım Sayın Tamer’i. Gaziantep’i ziyaretlerinde görüştük Sayın Ülkü Tamer ve sevgili eşi Neslihan Tamer ile.  Telefonla görüştük zaman zaman.

Hasta olduğunu duyduğumda arayayım derken aramızdan ayrıldığını öğrendim.  “Alleben öksüz kaldı” dedim içim acıyla burkularak. 1950’li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yenş şiir akımının önde gelen temsilcilerinden biri olan Sayın Tamer yetmişin üstünde kitap çevirmiş, şiir antolojileri hazırlamıştır. Ödüllerinden aklıma gelenlerden ilki Edith Hamilton’dan  dilimize çevirdiği “Mitologya” adlı eseridir. Elimden düşmez bu harika kitap. 1965 yılında TDK Çeviri Ödülünü kazandığı bu eserden sonra 1967 yılında “İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür” kitabı ile Yeditepe Şiir Ödülünü aldı. 1979 yılında çevirileri nedeniyle Endre Ady Ödülü, 1991 yılında Yunus Nadi Ödülü, 2014 yılında  Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü..Odüller.. Anılar.. Yaşanmışlıklar.. Dopdolu güzel bir yaşam..

Kendime pay çıkarıyorum o dolu dolu yaşamdan. “İyi ki seninle aynı kentte doğmuşum Sevgili Ülkü Tamer” diyorum. “Güneş topla bizim için!” Kulaklarımda Zülfü Livaneli’nin o güzel sesi, “Güneş topla bizim için!”

“Ağa oğlu paşa oğlu
Önünde evinin yolu
Dilinde güneşin balı
Döşünde çiçeğin gülü..” Işıklar içinde uyu güzel insan!