İslamiyet’in getirdiği yasak ve kısıtlamalar içerisinde en önemlisi Müslümanlara farz olan oruçtur. Oruç Müslümanlar için niyet ederek imsak vaktinden/tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren güneşin batışına kadar bazı eylemlerine yasak konulmasıdır. Elbette ay ile ilgili söylenecek, yazılacak şeyler bu yazının boyutlarına sığmayacak kadar çoktur. Ben sadece “Gaziantep’te “him basmak” nedir?” sorusuna kısa bir yanıt vereceğim sadece.

 

Ramazan ayının hazırlıkları üç aylara (Recep, Şaban, Ramazan) girildiğinde başlar, Ramazan ayı boyunca sürer ve Ramazan Bayramı ile sona erer. Ramazan ayından önceki hazırlıkların önemli bir bölümü halk arasında ramazanlık ve ramazaniyelik olarak adlandırılan -önceden toplu olarak satın alınan, daha önce üretilip hazırlanan -bazı yörelerde ramazan tedariki olarak özetlenen uğraşlardan oluşur. Bu hazırlıklar şüphesiz önemlidir ama Anadolu’da bir dizi gelenek, adet bu özel ayı karşılamaya yöneliktir.

 

Ramazan hazırlıklarından söz ederken anneannemin[1] bizlere anlattığı küçük bir öyküyü anımsadım. Öykü özetle şöyle: Vaktiyle adamcağızın biri Ramazan ayının hazırlıklarına çok önceden başlamış. Büyük bir olasılıkla kısıtlı bir bütçesi olduğundan olsa gerek. Eve sürekli yiyecek getiriyor ama bunların hiçbirisini hane halkına yedirmiyormuş. “Bunları Ramazan için aldım, sakın yemeyin” deyip duruyormuş. Öykü bu ya, bir gün kapı çalınmış, evin kadını kapıyı açınca şimdiye kadar görmediği bir adam ile yüz yüze gelmiş. Adam “Bacım benim adım Ramazan..” demiş.” Kadın adamın sözünü bitirmesine fırsat vermeden “Tamam tamam anladım, sana verilecek şeyler vardı. Hemen getiriyorum” diyerek içeri girmiş ve eşinin Ramazan ayı için aldığı tüm erzakı çuvala doldurarak adama vermiş. Akşam eşi gelince ona müjdeyi vermiş. “Bey, nihayet bugün Ramazan geldi! Çok şükür! Bütün erzakın hepsini verdim Ramazan’a.”

 

Ramazan ayı hazırlıkları öykümüzdeki hazırlıklar ile sınırlı değildir elbette. Örneğin Konya’nın Selçuklu ve Seydişehir ilçelerinde üç ayların başlangıcı Recep ayının ilk günü yani Regaip Kandili’nde “Şivlilik” geleneği vardır. O gün çocuklar ellerinde fenerler, dillerinde şivlilik manileri söyleyerek kapı kapı dolaşır kendileri için hazırlanan yiyecekleri toplar hep birlikte yer ve eğlenerek hoş vakit geçirirler[2]. Bir diğer Ramazan ayını karşıma geleneği Bolu’nun Mengen ilçesinden verilebilir. “Namaz Ekmeği” adı verilen faaliyette kadınlar -büyük teknelerde yoğurdukları hamurdan dağıtılmak üzere çok sayıda bazlamaç ya da gözleme hazırlarlar. Hazırlanan ekmeklerin kimisi yağlanır, kimisi sade bırakılır. Dağıtım işini evlerin genç kızları ve gelinleri üstlenirler[3].

 

Gaziantep’te ise Ramazan ayının en hoş hazırlıklarından birisi “him basma”dır. Bilindiği gibi him basma/him atma temel atma anlamını karşılayan sözcüktür. Yazımızda “him” sözcüğü temel ile ilgili olup mide-yemek-içmek sözcükleriyle yakından ilgilidir. Diğer bir deyişle “Ramazan ayından önce çok iyi yemekler yenilerek -yani iyi temel atılarak- ay boyunca acıkılmayacağı” özetlenmektedir. Her ne kadar, Sayın Ömer Asım Aksoy’un ölümsüz eseri Gaziantep Ağzı’nda “Ramazan’dan bir gün evvel ağır yiyecekler yemek suretiyle oruca temel atmak” olarak açıklansa da[4] “atılan temelin harcı ve süresi” kişilere, ortama, alışkanlıklara göre değişir. Bazen o kadar abartılır ki; ay başlamadan yaklaşık 10-15 gün önce him basmaya/him atılmaya başlanır ve “temel atma” günlerce sürebilir.

İyi ramazanlar dileğiyle.

 

KAYNAK:

[1] Lütfüye Barman, 1914, Kilis doğumlu, ev kadını.

[2] Oğuz, Öcal., Kösemek, Mehmet., Yıldız, Tuna. Ramazan ve Kurban Bayramı Geleneksel Kutlamaları, Gazi Üniversitesi, Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Ankara, 2010, s. 71,72

[3] Çelik, Dilek Yalçın., Mengen’de Özel Gün Yemekleri, Milli Folklor, Uluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi, s. 86, s.129

[4] Aksoy, Ömer Asım. Gaziantep Ağzı, Deyimler, Meşhur Sözler, Atasözleri,

Dualar, Beddualar, TDK, 1945, c.II, s.118