Haraflar ve Alleben Deresi’nin berrak sularında yüzme öğrenen çocuklar…

Sabah ötüşen serçelerin şarkısı

Beyaz yüzlü taştan evler.

Hayatlı, arişli, ekinlikli evler.

Ekinlikte akasya, lökkiye, bal çiçeği ve gül.

Kapaklı tağı önlerinde filiksiye, yaprağı güzel.

Eşşekle süt satan kısa boylu yuval yuval Hacı Gümbürdek.

“Turabiye avareyk” dey, boş gezen kilimci halfeleri.

Marmara Sineması’nın ağzında kitap satan kütüz bi herif!

Leğençenin götünü arıtmak için duvardaki kulpa tutmuş

kıvrıla kıvrıla çabalayan kalaycı şeerdi.

Nacar dükkanında öğlenleri işçilerine Özbek pilav bişiren Nacar İsmail.

“Oğlum acı gel şu ocaamı yak” dey, yoldan çocuk çeviren Yahudi hanım.

Küçük Pazar’da akşam üstü buz satan Dondurmacı Nuru!

Eski Hamam’ın dibindeki köşede koyun kırkan hıra bir herif.

Yeşilsu’da plaktan “Senin en güzel yerin kahverengi gözlerin” şarkısıyla Şükran Ay.

Değirmi Suvak’ta kapının önüne karpuz çekirdeği satan Yasin Ammi.

Belkıs Düğün Salonu’nda mola verirken, “herkes çıhını açsııınn, olanlar 

olmayanlara versin” dey bağıran Cumbuşcu Adil.

 

Hepsi hayal miydi bilmem; ama güzeldi, şirindi samimiydi, bizimdi, bizdendi:

Nurgana’ya erik zamanı naylon arabayla erkenden gidilen sahre.

Çalı çırpıyla, ortudla pişirilen yaz dolması.

Kalaylı pınardan içilen buz gibi sular.

Altında yanbey gelinen ceviz ağacı.

Yaz günü uzaktan gelen sinemalardan gelen ,'cuvv, cuvv, aah' ünlemeleri!

'Şimdi de huzurlarınızdaaa billur sesli sanatcı filaaan ' diye pavyondan gelen sesler.

Saygılı, sevgili, muhabbetli ve birbirlerini tanıyan, selam verenler…

Komşusunun halini, acısını, tatlısını bilenler…

Karşılık beklemeden halini bildiklerine yardım edenler…

Birbirlerini kayıran mahalle uşaklarım.

Allahaısmarladık hepinize!