'Galatasaray benim tutkum'

Kendisi de aslen Nizip’li olan Başkan Cengiz ile,takımın yeni hedefleri ,hayat tecrübeleri, Başkanlık süreci gibi önemli konuları konuştuk. Galatasaray’ın kendisi için tarif edilemez bir tutku olduğunu belirten Mustafa Cengiz ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimiz sizlerle..

-Mustafa Bey, öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Nizipliyim. Nizip’te büyüdüm. Antep Lisesi’nde eğitim aldım. Sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdim. Mülkiyeliyim. Üniversitede siyaset sosyolojisi okudum. Mülkiye’de devletçi olursunuz. Biz de öyle olduk ve iş hayatına da kamuda başladık. Devlete özel sözleşme ile girdim. Üç hükümet ile çalıştım. 28 yaşında kamuda genel müdür oldum. 670 belediye vardı o dönem. Belediyelere ticari alımlar için kurulan TANSA (Tanzim Satışlar)’nın başına atandım. Ardından 40 bin kooperatifin toplandığı Tarımsal Köy Kalkınma Kooperatifi Merkez Birliği (Köy-Koop)’a geçtim. Aslında tümüyle kuruluşunda yer aldım. Traktör ithalatını gerçekleştirdik ve 40 bin traktör getirdik. Köy-Koop önemli bir projeydi. Köyden kente göçü önlüyordu. Baraj kentleri kuruyorduk. Kırsaldan gurbete gidenlerin dövizlerinin ülkeye girdisini sağlıyordu. Fakat 12 Eylül’ün ardından kapandı. Şimdi “Mesleğiniz ne?” diye sorarsanız, bu sorunun sadece tek cevabı yok ama ben bir yöneticiyim. Gerek uluslararası gerek ulusal bazda yönetici olarak çalışıyorum.

-Türkiye’nin en önemli ve en köklü kulüplerinden birisi olan Galatasaray Kulübü’nün başına Başkan olarak geçtiğinizde neler hissettiniz?

İlk olarak şunu belirtmem gerekir. Ben kendimi bildim bileli Galatasaraylıyım.Belki mahalledeki bir abim, belki başka bir kişi, belki de okuduğum bir yazı nedeniyle, onu tam hatırlayamıyorum… Bir şekilde Galatasaraylı oldum. Çocukluğumuz bizim kahramanlarımız vardı. Onların hayalinin peşinden giderdik. Metin olurduk gol atarken, kaleye geçtiğimizde Turgay gibi hissederdik. O kadar ulaşılmazdı, bir hayaldi onlar bizim için. Galatasaray bu sebeple gözümüzde kahramanları ile daha da büyüdü. İnsanoğlunun hayallerini ömrüne sığdırması kolay değildir. Ben bunu başardım galiba. Galatasaray Başkanı olmak milyonlarca insana, yüz yılı aşan bir camiaya, bir çınara, ve büyük bir tarihe karşı bir sorumluluk bayrağı var elimde. MoIiere’in bir sözü var; “Sadece yaptıklarımızdan değil, yapamadıklarımızdan da sorumluyuz” der. Galatasaray Başkanlığı da öyle; sadece yaptıklarınızla değil, yapamadıklarınızla da tarihe hesap veriyorsunuz. Bu hislerle yaşıyorsunuz böyle bir makamda. Umuyorum mahcup olmayacağız.

-Sizce Galatarasay’ın yeni başkanından, taraftarın şu anki en önemli beklentisi nedir?

Galatasaraylı olduğum için söylediğim düşünülecek ama öyle değil. Galatasaray taraftarının camiasına ya da kulübüne karşı gösterdiği bağlılığı dünyada çok az yapıda görebilirsiniz. “Yellow Friday” tüm ülkenin gözü önünde yaşandı. O noktada bir resim halen gözümün önünde… İnşaatta çalışan işçi kardeşimin, paydos ettikten sonra GSStore’a gelip yaptığı alışveriş ile kulübüne destek olma çabası benim için unutulmazdır. Bu taraftarlık haline, bu bağlılığa, insanların bir olarak kulüplerine destek olmasına çok az yerde şahit olursunuz. O yüzden bu taraftar grubunun bilinçsiz şekilde, “başarı olsun da nasıl olursa olsun” diye refleks göstermesini bekleyemezsiniz. Bunu tüm Galatasaraylılar biliyor. Taraftar tabii ki başarıyı bekliyor ama en önemlisi “Galatasaray gibi, Aslan gibi” mali, idari, sportif bazda güçlü olmayı istiyor ve bunun için de elini taşın altına koyuyor.

-Galatasaray’ın UEFA’daki finansal fair-play başarısını nasıl yorumluyorsunuz, Galatasaray Kulübü olarak bu başarınızın ardındaki sır nedir?

Bu noktada şunu ifade etmek elzem. Biz geldiğimiz günden bu yana enkaz edebiyatı yapmadık. Geçmişi taşlayarak geleceğe bahane tahvil etme yoluna gitmedik, hatta aklımızdan dahi geçirmedik. Ama şu durumla karıştırmayalım bu durumu… Geçmişin muhasebesini her zaman yaptık. Siz cerrahın ameliyata girmeden hastayı muayene etmediğini mi sanıyorsunuz! Biz tespitlerimizi yaptık, yapabileceklerimizi ve hedeflediklerimiz UEFA’ya sunduk. Hayal satmadan, iletişim köprüsünü bu sac ayakları üzerine kurduk. Kolay mı oldu, hayır hiç kolay olmadı. Ama Galatasaray böyledir, zoru başarmak genetik kodlarına yerleşmiştir.

-Öncelikle kısa bir süre, daha sonra da Mayıs ayında gerçekleştirilen seçimle üç yıllık bir dönem için kulübün başkanlık görevini üstlendiniz. Önümüzdeki dönemde Galatasaray’ı daha da üst seviyelere çıkaracak planlarınız nelerdir?

Galatasaray yaşayan bir organizma…

Tabii ki mali, idari ve sportif anlamda belli vadelerde belli hedeflerimiz var. Fakat bu hedefleri proaktif anlamda masaya yatırmak kolay değil. Bazen refleks göstermeniz, reaktif davranmanız da gerekir. Ama sportif anlamda söyleyeceğimiz tek şey var. Yarıştığımız her dalda şampiyonluk. Yıllar önce Faruk (Süren) Başkanıma bir muhabir arkadaşımız “Bu sene Galatasaray’ın hedefleri nedir?” diye sorar. Başkanım da hiciv dolu şekilde, biraz da müstehzi bir ifadeyle, “Federasyon Kupası’nda final, ligde ilk üçe girmek” der. Yani Galatasaray’ın hedefleri her zaman bellidir. Biz başarıya her anlamda giden yolun planını çıkartıyoruz. Bunun için de güçlü ekonomi, güçlü idareyi oluşturmanın peşindeyiz.

-Bir Gaziantepli olarak, Gaziantep’in hayatınızdaki yeri nedir?

Dünyanın en güzel coğrafyalarından, Akdeniz ile Mezopotamya arasında bir köprü gibi yer alan bu bereketli toprakların insanlarıyız. Edip Cansever, bir şiirinde “İnsan yaşadığı yere benzer, o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer” der. Bizler de Gaziantep gibiyiz… Güzel coğrafyamızdan aldığımız ilhamla bu toprakların soğuğu gibi sert ama kararlı, sıcağı gibi kavruk ama yiğit, yağmuru gibi apansızız. Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yer olan ülkemizin değerlerini özümseyen vakar insanların şehri Gaziantep’in ilim ve irfan yuvalarından Gaziantep Lisesi’nin sıralarından çıkan bir fert olarak yaşamıma pusula olarak belirlediğim bu değerlerle milletime hizmet etmeyi bugüne kadar görev bildim. İşte bu nedenle bugüne kadar başardıklarımızın vasıtası şehrimizdir diyebiliyorum.

-Gaziantep Galatasaray Kulübü Derneği’nin geçtiğimiz haftalarda düzenlendiği şampiyonluk kutlamasına katılmanıza taraftarlar yoğun ilgi gösterdi. Bununla ilgili görüşleriniz nelerdir?

Bizim Antep’te, Adana’da çocukluk günlerimizde Galatasaraylı oranı mübalağa etmeden söylüyorum, yüzde 60’dan az değildi. Halen de öyledir. Yıllar sonra genel kurulda Cengiz Özyalçın ağabeyim, “Biz İstanbul’daki maçlarda İnönü Stadı’ndaki iki kale direğinin arasındaydık” demişti ve ben şoka girmiştim. “Yahu siz maça gitmiyor musunuz” diye içimden geçirmiştim. Yani o yıllarda Galatasaray’ın Antep’e gelmesini düşünemezdim bile, hayal edilemeyecek kadar güzel bir şeydi bizim için. Şampiyonluğun ardından Gaziantep’imize, Nizip’imize Galatasaray Başkanı olarak gittim. Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır derler ya; Allah ömür versin, bu durumun güzelliğini her geçen gün daha iyi anlayacağım galiba.

-Özellikle Bilgisayar oyunları ve araba kullanmaya olan tutkunuzu biliyoruz. Bize bu tarz hobilerinizden bahseder misiniz?

Stres anında oyun oynarım. “World of Warcraft” oyununda 84 seviye ilerledim. Ardından “Elder Scrolls Online” oynadım. Artık Kulüp’teki mesaim o kadar uzun sürüyor ki pek fırsat bulamıyorum. Bilgisayarı hep sevdim ama aslında biraz mecburiyet oldu benim için. Oğluma küçük yaşlarda bilgisayarı öğretmek istedim.Oğlum 1984 doğumlu, beş yaşına gelmişti. O zamanlar Commodore 64 vardı. Tabii bir işe girince tamamen öğrenme isteğim vardır. Bu açıdan bilgisayar yapabilecek kadar kendimi geliştirdim. Araba kullanmayı da çok severim. Türkiye’de otobüs ve kamyon şoförlerinden sonra en çok dolaşan insan ben olabilirim diye düşünürüm bazen. Eşime “uçağa bineceğim” diye söylerim.Evden çıkarım ama Bodrum’a arabayla giderim. Hatta sadece Türkiye değil, Avrupa’yı da arabayla dolaştım. Ama kesinlikle hız yapmam.

-İyi bir Galatasaray taraftarı olarak, Başkan olmadan önce Galatarasay futbol tarihinde idolünüz olan futbolcular kimlerdi? Ek olarak unutamadığınız maçlardan örnekler verebilir misiniz?

Biz; Metinler, Turgaylar, Candemirler, İsfendiyarlar, Nacilerle büyüdük. Tabii Metin Oktay’ın yeri Galatasaraylılar için hatta sadece Galatasaraylılar değil, onu izleyen tüm futbolseverler için ayrıdır. Fenerbahçe’nin kalecisi Özcan, gol pozisyonlarında kalede büyürdü. Bir kişi karşısında o özgüveni bulamazdı. Topun başında ya da kaleye yakın pozisyonda Metin Oktay var ise Özcan küçülürdü. Bunu gözlemlerdik. Özcan’ı küçük görmek için söylemiyorum, çok büyük bir kaleciydi ama Metin Oktay’ın topa öyle bir gelişi vardı ki, kale arkasında biz bile ürkerdik. Maça gelince; o kadar çok var ki… Hangi birini söylemek gerek. İnsanın hayatı Galatasaray olunca… Ali Sami Yen’de Hagi’nin Athletic Bilbao’ya attığı bir son saniye golü var. Müthiş bir goldü. Tabii ki bugün çok bahsettim, Metin Oktay’ı hiç unutmadım. Yine Juventus maçı var, kar altında kazandığımız. Tipi bizim yüzümüze vururken futbolcuların o koşullardaki mücadelesi benim açımdan unutulmaz

-Mustafa Cengiz için sporda “Altın Kural” nedir?

Mertçe, dürüst, adil, savaşçı yarışan karakter.

-Tribünlerdeki heyecan bir takımın futbolcuları için vazgeçilmezdir. Bu manzara takımın herhangi bir karşılaşmasını izlediğinizde sizi nasıl etkiliyor?

Hiçbir zaman sahada olan, topun peşinde koşan kişi olmadım. Birçoğumuz da olmadık. Öyle sanıyorum ki, heyecan vericidir, binlerce destekçinizin arkanızda olduğunu bilerek mücadele etmek. Başkan olarak tabii ki sadece taraftarlık duygularıyla izleyemiyorsunuz bir maçı… Galatasaray’ın bir protokolü var, Başkan olarak sorumluluklarınız var. Bunları göz ardı edemezsiniz. Tabii ki Galatasaray’ın kazanması önceliğim ve bunu heyecanı her daim içimde ama artık bu öncelikle içimde yaşadığım bir heyecan.

-Gençlerin spor hayatına katkısı olacağını düşündüğünüz paylaşımlarınızı sorsak bize neler söylerdiniz?

Geçtiğimiz Dünya Kupası’nda hepimiz için dikkat çeken bir gelişme oldu. Hırvatistan’ın başarısı…. Her birimimiz yürekli Hırvat gençlerinin başarısını büyük bir gıpta ile takip ettik. Keşke şampiyon olsalardı. Bir yandan da bizlerin özeleştiri yapmasını sağladı. 4 milyonluk ülkenin ulaştığı sportif başarıları alt alta yazınca 80 milyonluk bir ülke olarak bir mahcubiyet hissettik. Bu noktada bulunduğumuz noktada devletimiz de, kulüplerimiz de gerekli özeleştiriyi yapacaklardır. Ama özeleştiri bu noktada kalmamalı… Gençlerimiz de gereken çabayı ortaya koymalılar. 1985 yapımlı “Ya Ya Ya Şa Şa Şa” filminde antrenör rolündeki -toprağı bol olsun- İhsan Yüce, futbolcusu aynı zamanda filmde apartman görevlisinin çocuğu olan İlyas Salman’ın daha iyi olabilmesi için bir tavsiyede bulunur ve üç kelime ile ifade eder: “Her yerde antrenman.” Ve çocuk da apartman servisi yaparken dahi antrenman yapar. Söylemek istediğim başarı yolunda ilerlemek istiyorsa gençlerimiz; fedakârlık otobüsüne binecekler. Devletimiz ve kulüplerimiz doğru planlama yapacak, gençlerimiz fedakârca çok çalışacak. Başka yolu yok bunun.

-Galatasaray Kulübü olarak, teknik ekip, yönetim ve taraftar arasındaki uyumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında bunu tekrar ifadesine gerek yok. Bir yerde başarı varsa, orada uyum vardır. Bu fırsatla yönetici arkadaşlarıma, teknik ekipteki tüm hocalarıma ve tüm taraftarlarımıza teşekkür ederim.